İtalya, Roma gezimiz

Pegasus ile gönül bağımızın daha da sıkılaşmasına vesile olan bu seyahatimiz, bir gece Pegasustan gelen kampanya bilgi maili sayesinde gerçekleşti :) 

Yurt dışı uçuşlarda %40 indirim başlamıştı ve ancak 4 ay sonrasına gayet hesaplı bilet bulabilmiştim. Malum, üç kişi seyahat ettiğimiz için ulaşım masrafları önemli bir oran oluşturuyor. Ulaşım ve konaklamadan ne kadar tasarruf edersek, o kadar çok gezecek yer ve daha çok yemek yeme şansımız var demektir :))) 

Üç kişi herşey dahil, gidiş-dönüş 1040 tl'ye biletleri alıp aylar sonrası için bekleme ve araştırma sürecine girmiş oldum. 

Hep söylenildiği gibi, gerçekten internet sonsuz bir mecra.. Biraz ders çalışınca rehbere veya tur firmalarına bel bağlamadan özgürce bir tatil yapabiliyor insan.

Konaklama mevzusunu da, klasik olarak booking.com üzerinden hallettim. 








Uçuş günü yaklaşık 3 saat öncesinde Sabiha Gökçen'de olduk. Size de tavsiyem ister iç hatlar, ister dış hatlar olsun 2 saat öncesinde alanda olun. Güvenlik işlemleri sebebiyle, inanılmaz kuyruklar oluşuyor ve bir sürü uçağını kaçıran insan görüyorsunuz.


 Ayrıca ister devlet memuru olun, ister normal vatandaş; özellikle yurt dışına çıkacaksanız hava alanı polis merkezini arayıp güncel prosedür ve talep edilen belgeleri mutlaka öğrenip, hazırlığınızı yaparak gidin. Uçağı kaçırma riskinizi sıfırlamış olursunuz. 



Özellikle dış hatlarda prodedürlerkapsamlı olduğu için, sıra uzuyor. Vakit kaybetmeden geçip gitmenin bir seçeneği de "Fast Track" denen uygulama. Belirli bir ücret karşılığında bu kontrol noktasından hızlı bir şekilde prosedürleri hallediyorsunuz. 

Güncel uygulama ve prodesürler için Fast Track uygulamasının internet sayfasının linkini veriyorum. Uçuş öncesi bilgi almayı ihmal etmeyin. 






İşlemlerimizi bitidikten sonra, heyecanla uçağa biniş için beklemeye başladık :)




Kalkış saati yaklaşıyor :)












Uçağa binmeden önce son anlar












Hadi bize eyvallah; hatta addioooo :))















Yaklaşık iki buçuk saatlik bir uçuştan sonra uçağımız Fiumicino hava alanına indi. Burası büyük bir hava alanı; kaybolmayın :)
Ancak her şeyin bir kolayı var ve adamlar yönünüzü doğru bulun diye cep telefonu uygulaması hazırlamışlar. Google play ya da apple store'dan indirilebilir.

Ayrıca istediğiniz her konuda bilgi almak için:



linkinden Fiumicino hava alanı internet sitesinin İngilizce versiyonuna ulaşabilirsiniz.  









Biz öncelikle hava alanındaki Roma-pass satış ofisinden kartlarımızı aldık. Çünkü internette buradan almayıp, dışarıda daha pahalıya alan ya da tükendiği için hiç alamayan insanların yorumlarına denk geldim. 
Cd kabına benzeyen bu ambalajın içinden çıkıyor Roma-pass.












Soldaki Roma-pass kartı. Kart dediysek, kartondan basit bir kart :)
Sağ tarafta ise hediye Roma haritası var.

 48 saatlik olandan tercih ettik 28 euro.  72 saatlik olan versiyonu 38.5 euro.

Kartı kullanırken şunu gözönünde bulundurun; kartı ne zaman aldığınız değil, ilk kullandığınız an önemli. Kullanmaya başladığınız andan (otobüs/müze) itibaren 48 ya da 72 saatlik süre başlıyor

Bu kartla sadece bir adet müzeye ücretsiz girme hakkınız var. İnternetteki eski ve güncellenmemiş bilgilere kanmayın!
Ama bazı müzelerde bu kartınız varsa indirim yapılıyor (reduced diye yazıyor).  


Müze gezisi hakkı için 
Kolezyum/Roma forumu/Palatino
üçlüsünü tavsiye ederim çünkü üçüne tek biletle giriliyor. 
Biz bu üçlü için hakkımızı kullandık ve Kolezyumdaki uzun kuyruğu görünce doğru tercih yaptığımızı gördük :) 
Ancak sizin gittiğiniz dönemde durum nedir kendi gözünüzle görüp, ona göre bir karar vermenizi tavsiye ederim.
Ayrıca internet üzerinden müze bileti satışı yapan bir İtalyan sitede, Kolezyum'a her ayın ilk pazarı ücretsiz giriş imkanı olduğu bilgisi var. (Ekim 2017) 
Bunu teyit eder ve denk getirirseniz ne ala :))






Bu kartı belediye ulaşım araçlarında kullanabiliyorsunuz; kesinlikle Roma-Termini arasında çalışan otobüs/trenler için geçerli değil. Sadece şehir içi ulaşım! 

Roma'da kimse bilet  sormuyor ama aklınız sıra uyanıklık edip kaçak bindiğinizde yakalanırsanız 100 euro ile 500 euro arasında bir ceza ödersiniz!
O heyecanı yaşamak ya da 1 euroluk bilet için o riski alırım, yakalanırsam da insanların içinde rencide olup, beleşçi Türk damgamı yerim diyorsanız sorun yok zaten..
















       Hemen hava alanın içindeki tren bileti satış kiosklarından biletlerimizi kredi kartı ile ödeyerek aldık.  
Yok İngilizcem yetmez, ben online alışverişten anlamam derseniz gişelerden de alabilirsiniz . 
Sıfır sıkıntı :)))













İşte biletlerimiz. Teo 2016 yılına 14 yaşına olmasına rağmen, indirim yoktu.
14 euro x 3 yetişkin ;)








         Biletleri aldıktan sonra hemen hava alanının karşısındaki tren istasyonuna, üst geçitten geçiş yaptık. 














Tren'e binmeden önce bizdeki akbil okuyuculara benzeyen bu kiosk'a az önce aldığınız biletlerinizi okutuyorsunuz. Ancak bizdeki akbilden farklı olarak, biletinizi kiosk'un üzerinde tarif edildiği gibi aletin içine sokuyorsunuz. 












Bu da otobüslerdeki "akbil okuma" kutusu :)))  Buna bileti dokundurmak yeterli.







İşte bizi Termini Tren İstasyonuna yani Roma'ya götürecek hızlı trenimiz, Leonardo Express











Roma merkeze gitmek için tren dışında otobüs seçenekleri de mevcut. Biraz daha ucuza gidiyorsunuz ama seyahat süreniz 1 saati geçebiliyor. 

Bizim tercihimiz 14 euro karşılığında,  30 dk'da Termiye ulaşan Leonardo Express treni oldu. Vakit nakittir dedik. 

Daha hesaplı bir şekilde Roma'ya trenle gidebilirsiniz ama Termini'ye değil. Trastevere gibi bir kaç başka istasyona. 

Bence, en merkezi durak olan Termini'ye gelip oradan rahat rahat gideceğiniz yere ulaşmanız daha mantıklı. Paradan tasarruf yapayım derken, zamandan çok kaybedersiniz. 

Yok ben illa tasarruf yapacağım diyorsanız otobüsler de bir seçenek. Genelde 1 saatten az sürmüyor ve belirli saatlerde başlıyor ve bitiyor. 
(burası Termini tren istasyonu önü)











Mutlaka güncel kalkış ve varış saatlerini öğrenin. Sonra vay efendim uçak kaçtı diye ağlamayın :))))))













Terminal 3’ün önünden kalkıp Termini istasyonunda duran Terravision otobüsleri 1 saatte Termini'ye ulaşıyor. 
(burası Termini tren istasyonu önü)


Bilet fiyatları Terravision’dan online alırsanız tek yön 4 euro, otobüsten alırsanız 6 euro. Terravision otobüsleri gündüz yarım saatte bir, geceleri ise daha seyrek hareket ediyor. Taksi gibi istediğiniz saatte bulamazsınız. Dönüş için aman iyi planlama yapın.





Fiumicino Havaalanın'dan  Roma'ya, yine terminal 3'ten kalkan SITBusShuttle  ve T.A.M  otobüsleriyle 4 euro karşılığında seyahat edebilirsiniz. Online bilet alırsanız gidiş dönüş 7 euro. (Aralık 2016 fiyatları)


Seçenek bol karar sizin :)))














Termini tren istasyonuna yaklaşık 30 dk'da geldik. 











İstasyon dışına çıktığımızda,  bizde hanutçu denilen bir sürü komisyoncu ve seyyar satıcılar karşıladı bizi :))


Biz zaten Roma gezimize panaromik şehir turu yapan çift katlı turist otobüsleriyle başlamak istediğimiz için, bize şehir turu yapmak ister miyiz diye soran bayanın peşine takıldık ve tur otobüslerinin durağına doğru yürümeye başladık.








Yolun karşısında bir sürü aylak aylak bekleşen zenciler ve çeşitli uzak doğu restaurantları gördük.
Termini bölgesi bizim İstiklal Caddesi'nin arka sokaklarını andıran bir yer. Ama görsellikten değil, insan davranışlarından bahsediyorum. Ucuz diye buralarda kalıp da, özellikle geceleri sıkıntı yaşamayın. 
İnternette bu konuda acı tecrübelerini yazmış bir çok insan var. Metro'da yine aynı şekilde, özellikle gece ve daha ısssız duraklarda dikkat edilmesi gereken bir ulaşım aracı. 
Taksiyi kesinlikle öneriyorum. Önce haritadan gösterip, sonra yaklaşık fiyat sorduk ve hiç kazıklanmadık. Yürüyerek 15-20 dk'dan az sürmeyecek mesafelere 5-6 euro'dan daha pahalıya gitmedik. 
Hatta bizim gibi üç ya da daha fazla kişiyseniz hiç tereddüt etmeyin. 5-6 euro insan canından ve çaldıracağınız eşyalarınızdan kesinlikle daha değerli değil! 

Herneyse, yol ve restaurantlar boyunca ilerlerken bir baktık ki içlerinde Türk restaurantı "Önder Baba " diye bir mekan var. Kapıdaki yağız Anadolu gençlerine Türkçe olarak "bu kadın bizi kazıklıyor mu, bir yokla bakalım" dedik :)))) 
O da İtalyanca olarak kadınla konuştu. "Tamam abi, sorun yok. Fiyat aynı" dedi :))











Gençler bize o kadar yardımcı oldu, eh biz de biraz reklamını yapalım ;)










Baklava ve kadayıf bile var :)













Dönüşte yine buraya uğradık ve sağ üstte görülen kocaman döner dürümlerden alıp uçakta yemek servisi başlayınca afiyetle yedik. Ne yani uçaktan yiyecek alıp bilet parası kadar yemeğe para mı verecektik :))))












Hindi ve kuzu/hindi karışık döner de var










Ancak buralara kadar bir kaç günlüğüne gelip de o nefis İtalyan pizza, makarna ve diğer yemekleri yemeden olmaz. Bize özgü sulu yemekleri eve dönünce yersiniz :)














Sonunda hanutçu kadın bizi tur otobüslerinin kalkış durağına getirdi. 
Bizim bindiğimiz otobüs bu kadar yeni değildi. Zaten üstü açık bir otobüste şehir turu yapacağımız için konfor vs aramıyorduk ama başka bir firmanın otobüsleri de tercih edilebilir.













50 euro verip şehir turuna başladık. Çok mu gerekli derseniz, bence gerekli. Üst kattan şehre biraz daha yüksekten bakarak ve ayrıntıları keşfederek güzel bir tur attık. 


Ve aslında en önemlisi bu tur sırasında gezilecek yerlere nasıl gidebileceğimiz, bu mekanlar arasındaki mesafeler ve şehrin ve gezilecek mekanların genel konumu hakkında çok faydalı bilgiler edindik. Bir nevi kuş bakışı şehir turu atmış olduk.

Bilet üzerinde görüldüğü gibi, bu bilet sayesinde 24/48/72 saate kadar  bu otobüslere şehir içinde istediğiniz kadar binebiliyorsunuz. Tabi ki fiyat seçtiğiniz süreye göre değişiyor.










Şimdi lafı bırakıp, fotoğraflara bakalım :) 







Terminiden itibaren, otobüsten indiğimiz durağa kadar gördüklerimiz :)
























































































































Roma şehir merkezinde en dikkat çeken şey mimari. Adamlar resmen zamanı 200 sene önce durdurmuş!
Bir tane yeni yapılmış ev yok!
Bizim İstanbul tarihi yarımada bölgesi gibi abuk sabuk binalar inşa edilmemiş.
Geçmiş aynen korunmuş..
Hayran hayran çevreye bakarak geziye devam ettik..


















Zaten arabalar, modern giyimli insanlar, bazı trafik ışığı ve levhalar olmasa 1800'lere ışınlandığımızı sanabilirdik :))














Mimari tarihini tam olarak bilemiyorum ama bu binalar içinde yakın zamanlarda yapılan olsa bile adamlar tarihi mimari dışına kesinlikle çıkmamışlar.
















Bizim Türkiye'de adam yerine koymadığımız bu ufak şehir otomobilleri, Roma'da çok revaçta. Adamlar yaşadığı çevreye göre araç seçimi yapıyorlar.
Bu sebepten ne park sorunu oluyor ne de trafik yoğunluğu..












































En sonunda tüm ihtişamıyla Collesium karşımıza çıkıyor..













Yıllardır fotoğraflarda gördüğümüz bu tarihi yapıyı, canlı olarak, kendi gözümüzle görmek harika bir duygu..

















Konstantin Tak’ı (Arch of Constantine




















Roman Forum
Roma İmp.'dan kalma eski saray ve diğer binalar













Normalde bu binaların hepsi mermer kaplıymış ama zamanla o mermerler sökülüp başka yapılarda kullanılmışlar..















En arkada Palazzo Venezia/Venedik Sarayı görülüyor














Circus Maximus stadyumu. 
Roma’da Sezar tarafından yaptırılmış en eski ve en büyük stadyum. 
Çeşitli eğlencelerin organize edildiği ve tekerlekli arabaların yarıştırıldığı bir nevi stadyum olarak kullanılmış.
Malesef günümüzde tamamiyle yok olmuş. Şu anda işlevsiz bir park olarak kullanılıyor.









Yapıldığı dönemki ihtişamlı hali..


















Resimi bir bina. 














Şehir içinde kalmış, Roma'nın en eski arenası.
Yıllar sonra temel gibi kullanıp, üzerine ev inşa etmişler 















Her binada bir sanat eseri, ince bir ayrıntı var


















Piazza Veniza meydanında bulunan Palazzo Venezia/Venedik Sarayı.























































Largo di Torre Argentina. 1929 yılında Musolini'nin çabalarıyla gün yüzüne çıkarılmış. Günümüzde zeminden 5-6 metre aşağıda kalmış. 
Burası tapınaklar ve ünlü Pompei Tiyatrosunu da içeren çok eski bir alan.
Largo di Torre Argentina'nın asıl önemi, Julius Caesar'ın öldürüldüğü yer olması. Hani meşhur "sen de mi Brütüs" sözünün tarihe kazındığı yer :)

Günümüzde bir kedi parkına dönüşmüş. Yüzlerce kedi barış içerisinde burada yaşıyor :))







































Şehrin koruyucu meleklerinden biri














Castel Sant'Angelo/Kutsal Melek Kalesi
Milattan sonra 139 yılında yapımı bitmiş.
















Yol üstünde film/dizi çekimi yapan bir ekibe denk geldik :)






Bir süre daha tura devam edip Piazza di Spagna'da inip yürüyerek tura devam etmeye karar verdik. Saat ilerlemeye başladığı için önce karnımızı neffis İtalyan lezzetleriyle doyurup, sonra tura devam etmeye karar verdik :)










Şiparişlerimizi beklerken susuzluğumuzu giderdik :)














Musakka'yı menüde görünce hemen sipariş verdik :)















Enginarlı, yumurtalı ve jambonlu pizza. Türkiye'de olmayan bir pizza denemek istedik.
Gerçekten çok lezzetliydi :)






Yemeğimizi yedikten sonra hafif bir yorgunluk ve mayışma hissettik :)
Bir taksiciye kalacağımız otelin yerini haritada gösterip, yaklaşık fiyat sorduk. 5 euro civarı dedi. 4.5 euro tuttu. Roma'da taksiye rahatlıkla binebilirsiniz. 










Otelimiz Pomezia (sol tarafta). Şehrin en güzel konumundaki otellerinen biri kesinlikle. Eski bir bina olduğu için asansörü yoktu ama sadece gece uyumak için kullanacağımız bir mekanda fazla konfor zaten aramıyorduk. Odalar ve tuvalet gayet konforluydu, her gün temizlik yapıldı.
Tekrar gidersek yine aynı otelde ya da en azından aynı bölgede bir otelde kalırız (concon tayfa için lokasyon diye de yazayım da bölge ne demek  anlasınlar :) 















Biraz dinlendikten sonra otelimizden çıkıp 1 dakika mesafedeki Campo di Fiori/Çiçek Meydanına gittik. 











Arkamızda görülen heykel Filozof Giordano Bruno'ya ait. Meydanın ortasına dikilmiş.
Malesef iyi bir sebepten dolayı değil bu heykelin buraya dikilmesi.
Çünkü, Roma Engizisyon mahkemesinin kararıyla, 
Filozof Giordano Bruno1600 yılında fikirleri nedeniyle bu meydanda yakılmış!!
Sadece o değil bir çok insan çeşitli tarihlerde bu meydanda yakılarak infaz edilmiş!
 Burada yapılan infazlar için özür niteliğindeki bu heykel 1888 yılında bu alana dikilmiş.












Burası gece gündüz cıvıl cıvıl bir yer. Gündüzleri halk pazarı gibi bir pazar kuruluyor. Pazarcılar tezgahlarında çiçek/sebze meyve ve çeşitli gıdalar satıyorlar.
Gece ise özellikle gençler olmak üzere, turistlerin de eğlence için geldiği bir yere dönüşüyor. Tabi bir de Bangladeş'li seyyar satıcıların :)))

Roma'da uzak doğulu seyyar satıcı, garson, aşçı vb işlerle para kazanan çok sayıda uzak doğulu göreceksiniz ama uzak doğu dediysem Çinli vs'den bahsetmiyorum. Özellikle Bangladeş gibi uzak doğu ülkelerinden bu insanlar.  













Meydandaki albenili şarküterilerden :)















Meydanı geride bırakıp ana caddeye çıktığımızda gözümüze yolun karşısındaki bu ufak fast food restoranı çarptı



Tabelaya dikkat!!!















Evet, doğru okudunuz :) İstanbul Kebap.
Karnımız tok olmasına rağmen içeriye bir girelim dedik. 
















Bu gençler bir şekilde İtalya'ya gelmişler ve buraya yerleşmişler. Sağdakinin İtalyancası bayağı iyi. Müşterilerle gayet akıcı şekilde İtalyanca konuşabiliyor :)

















Duvadaki resimler bile Türkiyeden :)



















Malesef "çakma" pizza :)))))















Sevcan için özel kola, Teo ve bana klasik zero :)


















Türkiye dışında her ülkede olduğu gibi porsiyonlar bol bol! Çocuklara sordum:" bize özel mi, bu kadar doldurdunuz tabağı, yoksa herkese mi böyle?" Gençler, " olur mu abi, herkese aynı" dedi :)
"Ama size özel, yemeğin üzerine çay ikram edeceğiz" dedi :)















Ooohhhh, missss. Demli çay ;)

















Yemeğimiz yedikten sonra Venezia Meydanına doğru yürüyüşe devam ettik.
Yol üzerinde Teoman, bir motosiklet tutkunu olarak, hemen Ducati Cafe'yi keşfetti :)















Ciğerci kedisi gibi oldu :)













Biraz sonra Venezia Meydanına geldik. Venezia Sarayı gece bir başka güzel ve heybetli görünüyor














Zafer pozu verdik :)













Keyifler gıcırrrr   :)))














Muhteşem bir görüntü..













Chiesa di San Marcello al Corso/Aziz Marcello Kilisesi. Yapılış tarihi 4. yüzyıla kadar dayanıyor.  




















































Teo'nun Canon 550D ile sanatsal çekimleri ;)








































Kiliseden çıkıp 100 metre ilerideki meşhur Fontana di Trevi/Aşk Çeşmesine doğru yola koyulduk.









Çeşmenin bulunduğu sokakta Magnum Store bulduk ama meşhur Roma/İtalya dondurması varken hiç de çekici gelmedi açıkçası. 




























































Özetle, çeşme ve çevresine zarar verenlere ceza uygulanacağı yazıyor
















Veee, meşhur aşk çeşmesi..
Aslında adı "Üç yol çeşmesi" ama bir şekilde Aşk Çeşmesi olarak anılır olmuş. 













Muhteşem detaylar...














Meşhur The Önuçaks pozu vermeyi ihmal etmiyoruz :)

















Çeşme dönemin ünlü sanatçısı Nicolo Salvi tarafından tasarlanmış ve 1732 yılında yapımına başlanmış fakat yapımı 30 yıl sürmüş. 























Aşk Çeşmesi’ne gelip de çeşmeye para atmamak olmaz :)
Normalde gerçek aşkı bulmak için para atılsa da, asıl sebebi Roma'ya tekrar gelebilmekmiş. Bence günümüzde herkes kafasına göre, bir dileği gerçekleşsin, diye para atıyor.
Sırtını çeşmeye veriyorsun,  sol elle sağ omuz tarafından havuza bozuk parayı atıyorsun.
Eğer para havuza girerse Roma'ya tekrar geleceksin :))


Şunu unutmayın, çeşme çevresi acayip kalabalık oluyor. Turistler dışında bir sürü aylak tip ve seyyar satıcı var. Seyyar satıcılar klasik Afrikalı zenciler ve Bangladeş gibi uzakdoğu ülkelerinden gelmiş çoğu Müslüman göçmenler. Afrikalılar biraz daha yapışkan ama Uzakdoğulular daha çekingen ve efendi. 
Burada hırsızlık ve cepçilik de yaygın. Amman dikkat edin. Foto çekeyim derken cüzdanı, telefonu kaptırmayın! 














Çeşmeyi hayranlıkla izlemekten ve bol bol fotoğraf çektikten sonra artık nefis İtalyan pizzası ile ziyafet yapma zamanı gelmişti.
 Tripadvisor gibi uygulamalarda ve internette çok iyi yorumlar yazılmış olan Piccolo Buco'ya büyük bir hevesle gittik. Ama aile işletmesi olan bu mekan kelimenin tam anlamıyla fiyasko çıktı!
Roma'da başka yerlerde pizza yemesem ve sadece burada yesem, dünyanın en iyi pizzasının Türkiye'de yapıldığını söylerdim!












Bir süre boş masa için bekledik. Bundan sebep güzel bir jest olarak üzeri zeytin yağı ve kekiği fırçayla sürdükleri bildiğimiz tombik döner pidesinden ikram ettiler! 
Biz bedava birşey yemek derdinde değildik ama uzun süre yer bekleyip bir de jest niteliğinde, hiç bir özelliği olmayan ve "bizim en özel sipasiyelimiz" diyerek servis ettiği, orta kısmına soslu zeytinyağı yalandan sürülmüş bu pideyi hiç ama hiç beğenmedik. 








Ardından gelen asıl siparişlerimiz ise daha büyük bir fiyaskoydu!
Hayatımda bu kadar kötü bir pizza yemedim!
Resmen tombik döner pidesini ince ve büyük açmışlar, önce pişirmişler ve ardından üzerinde malzemeleri ekleyip, tekrar fırına sürmüşler!!!!
Net söylüyorum buranın pizzasını öve öve bitiremeyen Türk ve diğer müşteriler bence ağzının tadını zerre kadar bilmiyor! 
Ya da komşunun kazı komşuya kaz görünür hesabı bir durum söz konusu!

Kesinlikle tavsiye etmiyorum. Zaman ve para kaybı! İnanın dominos'un en standart pizzası bile bundan lezzetli!
Eğer üzerine kaşar eritilmiş tombik döner pidesi yemek istiyorsanız siz bilirsiniz ;)














Pizza'nın hayal kırıklığını atmak için çeşmenin bulunduğu meydanın hemen sağındaki bu dondurmacıya girip, meşhur Roma dondurması yiyelim dedik. 
                             
















Kan çekiyor! Biz kendi aramızda konuşurken fotoğraftaki kardeş bize Türkçe olarak hangi takımı tuttuğumuzu sordu :)
Meğer kardeş Arnavutmuş. Adı Halil. Sohbet muhabbetten sonra tercihlerimizi yapıp kocaman birer dondurma aldık. 















Çeşit bol


















Herkese göre bir seçenek var ;)





























Bizdeki yarım ekmek kadar büyük dondurmamız :)













O kadar büyük ki, kaşıkla yemek gerekiyor :)














The Önuçaks ice cream union :P















İşte gayet nefis ürünleri olan İtalyan usülü fastfood'çu :)











Pizzadan makarnaya herşey var. İstediğiniz kadar alabiliyorsunuz. İster içeride yeyin, ister al götür. 











Trevi Çeşmesinden ayrılıp, önce Venezia meydanına, ardından Collesium'a doğru yürümeye başladık. 











Venezia meydanın hemen solunda yine bir çok tarihi kalıntı ve eser var.
Arkada görülen kilise  Chiesa SS Nome di María/Kutsal Meryem Kilisesi.
Hemen önünde ise yine Roma döneminden kalma Trajan Sütunu görülüyor.
   












Buraya Trajan Forumu deniyor. Burası Roma İmparatorluğunun yıkılmadan önceki son meydanıymış. İmparator Trajan tarafından MS. 100-110 yılları arasında inşa ettirilmiş. 150'ye yakın dükkan varmış.
Sezarın yaptırdığı çeşitli binaları da içeriyormuş. Ama Sezar öldükten sonra çoğu ona olan nefretten dolayı yıkılmış. 














Gündüz de gezdik ama gece bir başka gizemli ve mistik..













































Trajan forumunu geride bırakıp, çok kısa bir mesafedeki Collesium'a doğru Via dei fori imperiali / İmparatorluk yolundan yürüyerek devam ettik.














Collesium'a yaklaşınca yolsa çeşitli koruma levhaları gördük. Bunun sebebi yeni bir metro hattı inşatıymış.
















İşte tüm ihtişamıyla Collesium karşımızda.
Tabiki bu saatte kapalı. 













Konstantin Ark'ı.
















Muhteşem...
































Collesium'a şimdilik veda edip, otelimize geri dönmek üzere yola koyulduk.















Roman forum, gece de muhteşem görünüyor. 










Otelimize varınca, deliksiz bir uyku çekmek üzere yataklarımıza serildik ve ertesi sabaha kadar deliksiz birer uyku çektik :)













Ertesi gün otelden çıktıktan sonraki ilk durağımız Temple of the Nymphs/Periler Tapınağı oldu.
Bu eski tapınağın kalıntıları üzerine çok ilginç bir ev inşa edilmiş.





























Destek kolonu üzerinde ilginç bir sanatsal ayrıntı 






























Yol üzerinde her yer buram buram tarih kokuyor ve her yerde tarihi bir mekan var.

Chiesa del Gesu/ Gesu Kilisesi 16. yüzyılda edilmiş.











Kilisenin duvar ve tavanlarındaki resimler inanılmaz. 3 boyut efekti verilmiş muhteşem sanat eserleri.. Cenovalı sanatçı/ressam Giovanni Battista Gaulli tarafından yapılmışlar.










































































Bu muhteşem mekandan çıkıp, Venezia meydanına çıktık.














Ve karşımızda tüm ihtişamıyla Venezia Sarayı.  1455-64 yılları arasında II. Paulus adıyla Papa olan Venedik Kardinali Pietro Barbo için inşa edilmiş. 

1916 yılında devletleştirilene kadar Papalık konutu ya da Venedik elçiliği olarak kullanılmıştır. 
Günümüzde saray Museo del Palazzo Venezia/Venedik Sarayı Müzesi olarak kullanılmakta. 
Müze içerisinde, Rönesans dönemi resimleri, ağaç heykeller, İtalya’dan Rönesans sandıkları, Avrupa çapında goblenler, seramikler, gümüşler, Rönesans bronzları, silahlar ve zırhlar, Barok heykeller ile 17. Ve 18. yüzyıla ait İtalyan resimleri sergileniyor.








Çinli turistler fena çekim yapıyor :)













Merdivenleri görünce aklıma Rocky filmleri geldi :)))









Edriyııınnnnn :)))))































Esenler/Kaynarca stayla poz verdik :)))














Her biri çeşitli savaş ya da olayları anlatan kabartma duvar kaplamaları





































































Mitolojik olayları tasvir eden heykel











Bu heykel, Giuseppe Sacconi tarafından Birleşmiş İtalya Krallığı’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’yi onurlandırmak için 1885-1911 yılları arasında yapılmış.































Denizden uzakta olamamıza rağmen, sarayın duvarına konmuş bir martı görüyoruz

















Venezia meydanına, saraydan çeşitli açılardan bakış 

















































İleride Vatikan Müzesi görülüyor















Sarayın hemen yanındaki Santa Maria Bazalikası















Ve sarayın içini gezmeye başlıyoruz

















Müthiş tavan süslemeleri














































Saray gezimizi bitirip meydana indiğimizde, film çekimi yapmakta olan bir ekiple karşılaşıyoruz













Collesium'a doğru "Via dei fori imperiali" denilen İmparatorluk Yolundan yürümeye başladık. 











Yolun sol tarafındaki Trajan Forumunu dün gece gezdiğimiz için, yanından çok fazla vakit kaybetmeden geçip yolumuza devam ettik. 













Yol boyunca bu tip sokak sanatçıları ile karşılaşıyorsunuz :))














Via dei fori imperiali / İmparatorluk Yolu













Roma şehir merkezinde gördüğümüz tek benzinlik bu!













Yakıt fiyatları dibe vurmuş. İnsan biraz Türkiyeyi örnek alır...











Benzinlik demeye bin şahit :)
Çalışanlar, Roma'nın gelinde olduğu gibi Bangladeş gibi uzak doğu ülkelerinden.















Önümüzde uzun bir gezi planı olduğu için, öncelikle biraz enerji takviyesi yapalım dedik ve dışarıdan da kaliteli bir mekan olarak kendini belli eden Gustando Roma'yı tercih ettik. 
















Teo ve ben etli Ravioli, Sevcan ise fettucini arrabiata sipariş verdi. 














Fettucini arrabiata












Kremalı ve bol parmesanlı ravioli














Garson masaya ekmek getirince Teo: "baba adamlar Türk olduğumuzu anladı, ekmeği dayadılar" diye espriyi patlatınca bayağı güldük :))))) 














Nefis makarnalarımızı mideye indirdikten sonra yola koyulduk yine ama daha 20 metre ilerlemeden oldukça yoğun sağanak yağış başladı.

Kendimizi hemen çardağın altına attık. Ama bu yağış hayırlara vesile oldu ve pastane benzeri ama çok daha fazlası bulunan bu mekanı keşfetmiş olduk :))) 

















Ambians ve ürünlerin ahengi o kadar albeniliydi ki, dayanamayıp sandviçlerden bir tane almak zorunda kaldım :)))












Yine uzak doğulu çalışanlar :)















Herkese göre birşeyler var bu dükkanda ;)













Nefissss nefffff fiiisssssss :))))



















İmparatorluk yolunun sağında Roman forum ve çeşitli tarihi eserler görülüyor.
Çelik desteklerle güçlendirilmiş ve restorasyona alınmış bu yapı 
 Maxentius and Constantine Bazalikası. 



M.S 308 yılında Roma İmparatoru Marcus Aurelius Valerius Maxentius  tarafından bu bazalikanın inşasına başlanılmış, düşmanı Constantinus tarafından bitirilmiş :))

Zamanında adliye, mahkeme salonları ve iş merkezi ve iş bağlama mekanı olarak kullanılmış. Çeşitli tarihlerdeki üç büyük depremde oldukça büyük hasar almış. 





























Sonunda, İmparator Vespasion, Sezar'ın sarayını yıktırıp, aynı yere inşa ettirdiği ve M.S 80 yılında tamamlanan Collesium...

Collesium'un dışanda "guided tour" yani 5 euro gibi cüzi bir rakama rehberlik yapan insanlar var. Zaten çoğu yanınıza gelip, rehberlik hizmeti almak ister misiniz diye sorar. Ancak iletişim tabi ki İngilizce :)













En sonunda Collesium'a giriş yaptık. Eğer bizim gibi Roma-pass kartınız varsa sağdaki, uzuuuuuuunnnn kuyrukta beklemek zorunda kalmadan hızlı bir şekilde giriş yapabiliyorsunuz.
















Sıranın bitieceği yok gibi duruyor :)

Oysa biz uzuuuuuun bilet sırasının yanından geçip, en başa geldik ve iki tane  Roma Pass geçiş noktasındaki turnikeye okutup, 10 saniyede içeri girdik ;)



 Collesium'da Roma-pass'ın  müze hakkını  kullanmış olduk. İşin güzel kısmı buradan sonra gezeceğimiz Palatino ile Kolezyum'u  bilet ücreti vermeden gezebiliyor olmamız. 











İnternette yazılan güncel olmayan bilgilere inanmayın.
Roma-pass'ı olanla olmayanın farkı net olarak gözüküyor :)))
Soldaki bilet alanların kuyruğu nerede bitiyor belli değil, sağda ise 3-4 kişilik Roma-pass sırası :))












Collesium 50 bin kişilik bir arena. Günümüz için bile oldukça büyük bir yapı. 80 kapısı ve iç koridorları sayesinde tüm seyirciler dakikalar içerisinde  Collesium'u boşaltabiliyormuş.  









Koridorlarda ilerledikçe değişik duygular içine giriyor insan..
Binlerce yıllık bir mekanda, binlerce insanın, gladyatörlerin birbirlerini barbarca öldürmelerini büyük bir keyifle izledikleri o efsanevi mekan...
































Adamlar net bir şekilde kuralları yazmış :))









Devasa koridorlar














Bir kazıda gün yüzüne çıkarılan bir eserin fotoğraflarla hikayesi






























































Collesium'un tarihini anlatan yazı


































Tribünlere çıktık sonunda





























Bu ihtişamlı arenanın oturma düzeni toplumsal sınıflara göre belirlenmiş. 
  Tribünler dört kattan oluşuyor. 
1. katta, gösterilere en yakın konumda dönemin imparatorları ve yöneticileri otururmuş. 
 2.katta tüccarlar ve aristokratlar
3.kat halktan izleyiciler 
ve en yukarıda yani 4. katta ise köleler gösterileri izlermiş.

Tepe noktasına 138 adet basamak ile ulaşılırmış. Kolezyum’da her kapının ve tribünün günümüzdeki  stadyumlarında olduğu gibi numaraları bulunuyormuş. Bu rakamlar halen görülebilir. Bu numaralar ile izleyiciler yerlerine daha hızlı bir şekilde ulaşılabiliyormuş.
Yazın seyirciler için Kolezyum’un  üstü çeşitli örtülerle kapatılırmış. Kışın ise köleler, gösteriler başlamadan önce soyluların yerlerine bir süre oturarak taşları ısıtırlarmış :))))















Burası gladyatörlerin ölümüne dövüştükleri sahne. Normalde bu alan tahta bir zemine sahip ve kum ile kaplı. 






























Temsili olarak sahnenin küçük bir kısmını yeniden inşa etmişler.
Fotoda görülen bu koridorlarda vahşi hayvanların kafesleri, asansörler ve gladyatörlerin oldukları odalar varmış.














































İç ve dış duvarlarda, mermerleri sabitlemek için kullanılan metallerin doldurduğu delikler net olarak görülüyor
















Üst katlara çıkıyoruz

















Üst katta bulunan müzede Collesium içinde yapılan kazılarda gün ışığına çıkarılan bir çok obje, hayvanlara ait kemikler vs sergileniyor.

















Gladyatörlerin kullandığı tabak ve kaşık. Tabakta zeytin çekirdekleri var sanırım




































Gladyatörlerin mermerlere kazıdıkları çeşitli kelimeler/adları































Vahşi hayvan ve gladyatörleri sahneye çıkaran asansörlerin ağırlık taşları


















Asansörlerin çalışma sistemini gösteren maket
















At kafatası













Çeşitli hayvan kemikleri ve kırık obje parçaları














Gladyatörlerin kullandıkları kandiller













Bulunan kemiklerin hangi hayvanlara ait olduklarını gösteren levha. 















Kesit gösteren maket















Collesium'un eski halini gösteren resimler














Ne o mermerler kalmış, ne de o insanlar.
Mangal yapanlar bile var içlerinde.  Türk olabilir mi acaba o insanlar :)))











Sahnenin altında ve üstünde olanları gösteren resim















Collesium'a kölelerin tribünlerinden son bir bakış atıp Palatin tepesine gidiyoruz.










Collesium'un ilk inşa edildiği zamanlardaki ihtişamlı hali

















Konstantin Tak'ı.  


İlk Hristiyan İmparator Constantinus’un İmparator Maxentius’a karşı kazandığı Milvio Köprüsü Savaşı zaferine adanarak M.S 315 yılında yaptırılmış, 1990’larda son restorasyon yapılmış.
 Tak üzerinde yer alan kabartmalar sıfırdan yapılmamış, diğer ünlü anıtlardaki kabartmalar sökülerek tak üzerine yerleştirilmiş. Bu özelliği ile diğerlerinden ayrılıyor.
Arco di Costantino üzerindeki betimlemelerden İmparator Hadrianus’un sevgilisi Antinous’a adadığı tapınaktan alınma güzel bir av sahnesi vardır.















Konstantin Tak'ı 25 metre yüksekliğinde. 
Bu yükseklikte hala barbar mahkumların tasvirleri görülebilir.





























Venüs ve Roma tapınağı. İmparator Hadrian tarafından M.S 117 yılında inşasına başlanmış. 130'lu yıllarda bitirilmiş.
















Eski saray kalıntıları arasında geçip, Palatino Müzesine ulaşıyoruz. 
1930'larda inşa edilmiş bu müze. İmparatorluk sarayının bulunduğu Palatino tepesinde yapılan kazılarda bulunan eserler bu müzede sergileniyor.













































































































Ve ziyaretçiler için müzenin en ilgi çekici kısmına geliyoruz :)











Bir kazıda gün yüzüne çıkarılan bu peri/tanrı kanatları, güzel bir düşünce ile ziyaretçilerin önünde fotoğraf çektirebilecekleri bir şekilde sergileniyor :))

















Sevcan ve Teoman fırsatı kaçırmayıp hemen poz veriyorlar :))


















Palatino Roma’lı yönetici ve kralların yaşadığı bölgeye verilen ad. Burada, devlet binaları, hamamlar ve diğer kalıntılar var.

 






Palatine ve Capitoline tepeleri arasında kalan forum, Roma'nın en popüler ve en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. 
Burası antik Roma medeniyetinin yükseldiği yerdir. Roman Forum, cumhuriyet döneminde politik ve ekonominin merkezi konumundaymış. 

Septimius Severus Zafer Takı, Vesta Tapınağı ve Vesta Bakireleri Evi, Titus Zafer Takı, Maxentius ve Constantinus Bazilikası, Vespasianus Tapınağı, Satürn Tapınağı, Antoninus ve Faustina Tapınağı, bu bölgede yer alan en önemli yapılardan bazıları.
Eskiden tamamen yeşil çimenlerle kaplı olan Forum, sosyal ve politik olarak merkez niteliği taşımasından dolayı tamamen çimlerden arındırılmış. İçerisine tapınaklar, mahkemeler ve senato evi yapılarak genişletilmiş. 
Ortaçağa gelindiğinde ise artık Roma imparatorluğunun sonu gelmişti ve forum yok edilerek büyükbaş hayvanların otladığı bir yer haline getirilmiş.











Constantinus ve Maxentius Bazilikası

















Romulus tapınağı 


















Aşağıda Vesta Bakireleri Evi görülüyor.  Vesta Bakireleri evinin hikayesi  MÖ 8. yüzyıla kadar uzanıyormuş.
Roma'yı kurduğuna inanılan Romulus ve Remus , Vesta Rahibesi Rhea'nın Tanrı Mars'tan olan çocuklarıymış .
Tapınağın içinde Vesta Bakireleri tarafından korunan bir ateş yakılır ve sönmesine izin verilmezmiş . Ateşin sönmesi şehir için kötü bir olay olacağı anlamına geliyormuş ve ateşin sönmesine neden olan bakireler cezalandırılırmış .
















Bu fotoğrafta Via Sacra (Kutsal Yol) görülüyor.
 Antik Romanın Capitol Tepesinden başlayarak en önemli dinsel yapıların bulunduğu Forumdan Kolezyum'a kadar uzanan ana caddesi.

Yani Sezar'dan tutun, Brutüs'e kadar en kelli felli imparatorlar,  devlet erkanı buradan geçti..

Günümüzde ise sıradan insanlar, ellerinde fotoğraf makineleriyle aylak aylak bu yolda yürüyorlar :)))

































Soldaki üç sütun, Castor ve Polluks Tapınağından, ortada görünen küçük sütunlar topluluğu ise, Vesta Bakireleri Tapınağı  geriye kalanlar.






Yaklaşık 2 buçuk saatlik bir geziden sonra, Vatikan'a doğru yola koyuluyoruz.











İtalyan polisleri ve cillop gibi BMW'leri :)



















Via dei fori imperiali / İmparatorluk Yolu boyunca ilerliyoruz.
Yol üzerinde bol bol performans ve pandomim sanatçıları var

































Bir müddet sonra Vatikan'a geliyoruz. Yolun sol tarafında bir çok büfe, hediyelik eşya satan yerler, cafeler var.
Biz buraya girdik ve ayak üstü dilim pizza yedik.
 Türkçe konuştuğumuzu duyan pizzacı delikanlı, bize amcasının İstanbul'da uzun yıllardır yaşadığını söyledi :)















Karnımızı doyurduktan sonra yolumuza devam ettik.
İşte tam karşımızda Vatikan Sarayı
















Biz gittiğimizde sanırım kutsal bir gündü çünkü abartısız 20/30bin kişi vardı etrafta!

O kadar kalabalıktı ki, Aziz Petrus meydanına binlerce insanı geçip büyük bir zorlukla girdik.

Vatikan Sarayına randevu ile giriliyor. Biz randevu almamıştık, girmek gibi bir planımız yoktu zaten.

Melekler ve Şeytanlar filminden etkilenip sarayı gezen çok oluyormuş ama filmdeki sahnelerin geçtiği bir çok özel mekanı görmek mümkün olmadığı için, bu tip bir niyetle gidenlerde hayal kırıklığı oluyormuş.
O sebepten biz vaktimizi riske atmak istemedik. Papa'ya uzaktan bir selam verip, Roma gezimize devam ettik :)

















Ana Caddeden Aziz Petrus/Vatikan Sarayına giden yol 1 km uzunluğunda desem yalan olmaz.
Git git bitmiyor vallahi :) 





















Sağda görülen parmaklıkların olduğu bölümde sıraya geçip Vatikan'a doğru gruplar halinde yürüyor insanlar.

Genelde en önde bir rahip ve büyük bir haç taşıyan bir görevli oluyor. Çeşitli ülkelerden gelen bu insanlar kendi dillerinde ilahiler söyleyerek Vatikan'a doğru yürüyorlar.


Ya da  bizim gibi Aziz Petrus meydanına kadar bağımsız olarak gidebiliyorsunuz. 























Aceleden kötü bir selfie çekip, insan kalabalığından kaçmak istedik ve az ilerideki Castel Sant Angelo/Aziz Angelo Kalesi'ne doğru yürümeye başladık














 Bir sonraki durağımız Castel Sant Angelo/Aziz Angelo Kalesi oldu. 


















 Roma’da yer alan kaleler arasında en bilindik olanıdır ve  özellikle Melekler ve Şeytanlar filminden sonra bilinirliği ve  popülaritesi artmış. 




















Kale, M.S 139 yılında Hadrianus ve ailesinin mozolesi olarak yapılmış, daha sonra İmparator Aurelianus’un yaptırdığı kent duvarlarına dâhil edilmiş, Ortaçağ’da kaleye dönüştürülmüş ve siyasi karmaşa dönemlerinde papaların ikametgâhı olmuş.



Kale ile Vatikan arasındaki gizli geçiş ile papaların güvenliği sağlanırmış. Vatikan Sarayı’ndan Castel Sant Angelo’ya dek uzanan bu geçite Vatikan Koridoru adı veriliyor. 
























Ayrıca bu kale biz Türkler için de çok önemli bir yere sahiptir.  
Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan ve maiyeti, 1489’dan  1495'e kadar burada kısmi esaret yaşamıştır. 
Ancak bu esaret bilinen anlamda zindanlarda hapis yatmak şeklinde değildir.
Çünkü Cem Sultan burada bir nev-i siyasi sığınmacıdır ve Papa tarafından gayet devlet adabına uygun şekilde ağırlanmıştır.


Castel Sant Angelo günümüzde Museo Nazionale di Castel Sant’Angelo’ya (Sant’ Angelo Kalesi Ulusal Müzesi) ev sahipliği yapmaktadır. 
Müzeye içindeki Sala delle Urne bölümünde ölü küllerinin saklandığı kapları görebilir. 
İmparator Hadrian ve ailesinin külleri de bir zamanlar buradaymış ama şu anda nerede olduğu meçhul.
 VI. Alexander Merdivenleri ve Perino del Vaga ve Pellegrino Tibaldi’nin muhteşem freskleriyle bezenmiş Sala Paolina, kalenin kesinlikle görülmesi gereken bölümlerindendir.

 Terrazzo dell’Angelo’da (Melek Terası) St. Michael heykelinin  altında Aziz Petrus Bazilikası ve Tiber Nehri’nin müthiş panoramik manzarasını seyredebilirsiniz. Bu bölümde yer alan Bronz Melek Heykeli, 18. yüzyıl Flaman heykeltıraşı olan Pieter Verschaffelt tarafından yapılmış.



Kalenin önünde Ponte Sant Angelo (Hadrian Köprüsü) yer alıyor. Gerçekten Hadrian Köprüsü, Roma’da bulunan en güzel köprülerden biri. 
Bu köprüyü uzun uzun inceleyip, bol bol fotoğraf çekmenizi tavsiye ederim. 













Sant Angelo kalesini geide bırakıp, Navona Meydanına (Piazza Navona) doğru ilerliyoruz





















Klasik tabirle söylersek, Roma'nın her yerinden tarih fışkırıyor.



















Burası Roma'da inşa edilmiş ilk stadyummuş. 
Altta kalan taş duvarlar temel gibi kullanılmış ve  kalıntıların üzerinde apartmanlar inşa edilmiş.




Çok kısa bir yürüyüş sonrası 
Navona Meydanına ulaşıyoruz. 








Navona Meydanı (Piazza Navona), Roma'nın en güzel ve hareketli meydanlarından biridir. Şehrin kalbinde yer alan meydan gece gündüz devamlı hareketlidir. Elips biçimindeki meydanın bulunduğu alanda İmparator Domitian tarafından M.S 1. yüzyılda yaptırılan bir stadyum yer almaktaymış. 30.000 kişi kapasiteli olan stadyumun yıllar içinde yıkılması ile ve Papa X. Innocent (1644-1655) bölgenin yeniden düzenlenmesini istemesi  üzerine Navona Meydanı ihya olmuş. Domitian Stadyumu 2000 yıl önce yapılmış olsa bile stadyum şeklini meydanda halen görmek mümkündür. Bugün meydanın yayalara ayrılmış olan kısmı stadyumun oyun alanını, etrafındaki binalar ise stadyumun tribünlerini oluşturuyordu.













Neptün Çeşmesi


















Sant’Agnese Kilisesi (Agone)
Kilise’nin tarihi, M.S 300 yılına, Genç Aziz Agnes’in burada şehit olduğu zamana dayanmaktadır. Navona Meydanı‘nın batı tarafında, Dört Nehir Çeşmesi’nin tam karşısında yer almaktadır. Dört Nehir Çeşmesi’nden sonra, Papa tarafından yaptırılan, meydanın en önemli yapılarından biridir.



Kilise, 7.yy’ın ortalarında,Honorius tarafından yeniden inşa edilmiş, ilk Roma döneminden kalma yeraltı mezarlığı üzerinde bulunmaktadır. İmparator Konstantin’in kızı Costanza tarafından, kilisenin yeraltı alanı genişletilmiş ve üzerine bir türbe yapılmıştır. Günümüzde bu türbe ”Santa Costanza Türbesi” olarak bilinmektedir.


















Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei Quattro Fiumi)


Dört Nehir Çeşmesi, Roma’daki yer alan çeşmeler içinde en ünlü olandır. Şehrin en güzel ve hareketli meydanlarından olan Navona Meydanı’nda yer alan çeşme 1651 yılında Gian Lorenzo Bernini tarafından Papa Innocent X için yaptırılmıştır






















Çeşmenin tasarımı bir yarışma sonucunda belirlenmiştir. İsmi dört kıtadaki dört nehrin dört tanrısından gelir. Bu nehirler şunlardır: Afrika’daki Nil, Asya’daki Ganj, Avrupa’daki Tuna ve Amerika’daki Plata’dır.














Çeşmenin ortasında yer alan dikilitaş Roma döneminden kalmadır. Üzerinde İmparator Vespasianus, Titus ve Domitian’ın adlarının hiyeroglifleri bulunur.


















Palazzo Braschi (Roma Müzesi)
Navona Meydanı‘nın güney ucunda bulunan 3 katlı Palazzo Braschi, Roma Müzesi olarak bilinmekte ve meydanın en popüler aktivitelerinden biridir. Neoklasik tarzda yapılmış bu binanın mimarları ise, Cosimo Morelli ve Giuseppe Valadier’dir.

Sağdaki büyük bina ise Brezilya Büyükelçiliği













İtalyadayız. Ferrari'nin ana vatanı..... Lütfen yani ;)

















 


Bir sonraki durağımız PIAZZA DEL POPOLO/Popolo Meydanı


















Roma’nın en eski sütunlarından biri.













Meydana uzanan sokaklara baktığınız zaman, tam karşınızda tek yumurta ikizi gibi duran iki kilise de meydana ayrı bir geometrik güzellik katıyor. 













Aslanlı çeşmelere ev sahipliği yapan bu meydan, sanki geometri ön planda tutularak inşa edilmiş. 

























Panteon Tapınağı
Panteon Roma da bulunan en iyi korunmuş tapınaklardan biridir. Navona meydanına gittiğinizde en yakın gezilecek yapılardan biri de Panteondur.

Panteona girdiğinizde kapıya da bakın çünkü Panteonun kapısında latince harflerle yazılmış bir yazı ve hemen üzerinde ise titanların savaşlarını gösteren figürler göreceksiniz. Panteonun giriş kapıları oldukça büyük ve gösterişlidir. Bu kapılar zamanında saf altındanmış. Fakat zamanla bu altın kapılar yerini bronz kapılara bırakmış.












Tapınağın hemen tepesinde kocaman bir delik görecesiniz. Panteonun tepesindeki deliğin hikayesi ile ilgili bir çok efsane vardır. Bir efsaneye göre şeytanların bu delikten çıtıklarına ve gökyüzüne yükselerek yok olduklarına inanılır. Diğer efsaneye göre de o dönem romalılar tanrılarının gökyüzünde oturduklarına inanırlarmış. Bu nedenle bu delik sayesinde tanrıları ile aralarındaki iletişimin daha iyi olacağına inanıyorlarmış.
Tapınağa girdiğinizde yukarıdaki deliğin önünde durup kollarını havaya doğru açarak bu deliği tutmaya çalışan ve bu şekilde resim çektiren bir çok turist göreceksiniz :)
Panteondan çıktığınızda hemen önünde bir taş göreceksiniz. Bu taş Mısırdan romalılara hediye edilmiş bir dikilitaştır.














Artık hava kararmak üzere ve gezmemiz gereken İspanyol Merdivenleri var sırada. 

Burası merdivenlerin bulunduğu Piazza di Spagna (İspanyol Meydanı). Adını bölgede yer alan İspanyol Elçiliği’nden alır.
Meydanının bu kadar popüler olmasının nedeni tabiki  merdivenleridir. 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için tasarlanan İspanyol Merdivenleri’nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinita dei Monti Kilisesi’ne meydandan ulaşım sağlamaktır.
İspanyol Merdivenleri’nin alt kısmına Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia yer alır.  Şehrin en ünlü alışveriş caddesi olan Via Condotti de merdivenlerin hemen karşısında yer almaktadır.













Şehrin popüler alışveriş dükkanlarının yakınında bulunan İspanyol Merdivenleri elinize bir dilim pizza veya bir sandviç alıp dinlenirken yemeğinizi rahatlıkla yiyebileceğiniz bir yer diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. 
Belediye tarafından İspanyol Merdivenlerinde oturup yeyip içmek yasak. Yemek parasının üstüne bir de ceza ödemek istemiyorsanız İspanyol Merdivenlerini yemek yemek için kullanmayın.



Konuyla ilgili, BBC'nin haberi: "İtalya'nın başkentine gelen turistlerin favori mekanlarından İspanyol Merdivenleri, yaklaşık 1 yıl süren ve 1,5 milyon euro'ya mal olan tadilatın ardından geçen hafta açıldı. Ancak merdivenlerde yemek, içmek ve "yayılmak" yasak.
Roma polisi yalnızca merdivenlerin açıldığı ilk gece 7 kişiye toplam 900 euro ceza kesti.
7 turistin, akşam 10'dan sonra kamuya açık alanda içki içme yasağını deldikleri gerekçesiyle cezalandırıldığı belirtildi.
Kamu kurumlarının ağır borç yükü altında olması nedeniyle İtalya'nın yıpranmış tarihi yapılarını restore etmek için özel kişi ve şirketlere bağış çağrısı yapılmış ve bağışçılara vergi kolaylığı sağlanmasını da içeren "Art Bonus" adlı bir program başlatılmıştı.
İspanyol Merdivenlerinin restorasyonunu da lüks Bulgari markası üstlenmişti.

'Barbar' turistler

Bir yıla yakın süren restorasyon çalışmalarının ardından neredeyse göz kamaştıracak seviyede temiz bir görüntüye kavuşan İspanyol Merdivenleri, Cuma günü yeniden halka açıldı.
Ancak açılıştan kısa süre önce, Bulgari'nin patronu Paolo Bulgari bunca emek ve masrafın ardından "barbar" turistler tarafından hızla yeniden kirletilmesinin önlenmesi için İspanyol Merdivenlerinin geceleri kapatılmasını istedi.
Paolo Bulgari, "(İspanyol Merdivenleri) kıymetli ve narin bir yapı. Yeniden bir açık lağıma dönmesine müsaade edemeyiz. Burada yiyip içerek etrafı kirleten barbarların eline bırakamayız." dedi.
Roma Belediyesi, merdivenlerin geceleri kapatılması önerisini kabul etmese de, kirletilip aşındırılmamaları için ilk günden sıkı tedbirler aldı.
Gece-gündüz merdivenlerde devriye gezen ekipler yemek yiyen, içki içenleri ve hatta "uygunsuz" şekilde oturanları uyarıyor ve kimilerine ceza kesiyor.
Güvenlik güçleri, İspanyol Merdivenleri'nde yasak olan davranışları "yeme-içme molası vermek, çöp atmak, bölgeyi kamp alanı ya da yatacak yer olarak kullanmak, afiş asmak, çığlık atmak, bağırmak, hasara ve kirliliğe yol açmak" şeklinde sıraladı."















Her milletten binlerce insan..













 Trinita dei Monti Kilisesi















Via Condotti Caddesi












 Piazza di Spagna (İspanyol Meydanı)













 Piazza di Spagna (İspanyol Meydanı)















Gün boyu yürümekten yorulan bünyelerimize enerji takviyesi yapma zamanımız gelmişti :))

Bizim gibi acelesi olanlar için Espresso ;)
Doğru servis miktarı bu. 2-3 yudumda bitecek kadar.


Eğer bu tiramisu ise, bizim Türkiyede yediklerimiz ne??
Tek kelimeyle enfesss.













Fiat'ın Türkiye'ye hiç getirmediği çirkin ve gereksiz bir arabası :))





















Aynı bizdeki gibi kestane kebap :)




















Kendimizi Via Condotti Caddesi'ne atıp, yol boyunca birbirinden pahalı markaların önünden geçerek ilerledik.













Fiyatlara dikkat :)














Lüks markalardan bazıları  ;)


 



















































































      Roma'daki son gecemizde önce Fontana di Trevi'ye bir kere daha gidip, ardından otelimize geçmeye karar verdik.

















Yolda dezenfekte edici bir sıvı sıkıp, ardından yerleri yıkayan belediye çalışanlarıyla denk geldik :)


















Trevi meydanına geri geldiğimizde karnımızın acıktığını hissettik ve son gecemizde güzel bir ziyafet çekelim dedik.

Roma'ya giden herkese bu mekanı şiddetle tavsiye ediyorum: Hostaria Trevi. Gayet sıcak, sempatik ve İtalyan halk tarzını yansıtan harika bir mekan.















Biz lazanya yemeyi tercih ettik. 
















Net olarak söylüyorum, ben hayatımda böyle lezzetli bir lazanya yemedim!
Bu lazanya ise, bizim yediklerimiz ne dedirtecek biçimde lezzetliydi. 










Ertesi gün erken kalkmamız gerektiği için karnımız tok, sırtımız pek bir şekilde Roma'nın cap canlı ve tarih kokan caddelerinde ilerleyerek otelimiz geldik. 


















Sabah uyanıp eşyalarımızı topladıktan sonra kahvaltıya inmek üzere odamızdan çıktık.
Odamızın manzarası :)))



















Malum yurt dışında kahvaltı kültürü çok farklı. Genel itibariyle bize pek uymuyor o sebepten otelimizin az ilerisinde bulunan Forno/Fırın'a gidip biraz takviye yaptım :)



















Adamların her şeyine estetik anlayışları yansıyor















Birbirinden lezzetli görünen hamur işleri içinde seçim yapmak çok zor :)



















Çeşit çeşit ekmekler 


































En sonundatezgahın arka kısmında görülen, şekli pideye benzeyen özel domates soslu ve kaşarlı pizzadan ve peynirli/ıspanaklı tarttan aldım. 
















Kahvaltımızı şenlendirdik :) 
















The Önuçaks'a layık bir sofra oldu :)







Otelimizden ayrılıp Termini tren istasyonuna doğru yola koyulduk. Hedefimiz Venezia meydanına gidip,  belediye otobüsüyle Termini'ye geçmekti.












Yolumuzun üzerinde olan ve 
Teomanın gitmeyi çok istediği Ducati cafe'ye uğradık. Birer expresso içip yanında nefis tiramisular yedik :)


Ducati cafe'ye ait motorları kiralayabiliyorsunuz ya da onlar sizi gezdirebiliyor 










Cafe'de çeşitli İtalyan gazeteleri de var ama ben adını hep duyduğum Gazetta Della Sport'a bakmak istedim. Bizim sözde spor gazeteleriyle karşılaştırmak imkansız! Gerçek spor gazetesi, futbol/üç büyükler gazetesi değil! Zaten ansiklopedi gibi kalın ve aklınıza gelen gelmeyen her tür sporla ilgili kapsamlı haberlerin olduğu bir spor gazetesi bu. 






Bunlar da İtalya'da bazı araçların başlangıç fiyatları. Asgari ücretin 1500 euro olduğunu düşünerek yapın işte hesabınızı ;)


Toyota Rav4. Bizde 180bin liradan başlıyor..















Opel Corsa bizde 60bin






Kocaman bir neyseeeeee ve iç çekerek Venezia/Venedik meydanına doğru yola koyulduk :)














Resimde görülen belediye otobüsüne binip, Terminiye doğru hareket ettik.

Otobüsten inince, durağı gösteren ışıklı tabela dikkatimi çekti. Deposito yazıyordu. Yani boş.
Biz de depozito terimini kullanıyoruz.
İçecek şişeleri için "depozitolu" denir ya, demek İtalyanca'dan geliyormuş :))













Termini'ye gelince, fotoğrafın solunda görülen kiosklardan Leonardo Express tren biletlerimizi aldık.











Kişi başı 14 euro. 










İşte, Roma fatihi The Önuçaks'ı Fiumicino hava alanına götürecek Leonardo Express

The Önuçaks Leonardo Express treninde :)













Bu güzelim şehre doyamadan geri döndüğümüz için içimiz buruk :)))))))
















Fiumicino Hava geldiğimizde, check-in işlemlerimizi halledip uçağımızın kalkacağı perona doğru gittik.

Bu esnada free-shop'larda son alışverişlerimizi yaptık. Hava alanının içinde alışveriş vergisi iade ofisi var ama uğraşmaya değer mi bilmem. Çünkü zaman alan bir işlem. İyi yapın planlamanızı.

Burada cep telefonu da satan küçük bir tekno mağaza var: Sgm distribuzione.
 Ben oradan vergisiz olarak bir telefon aldım ve 1600tl'ye yakın karım oldu. Her model ve renkten %100 bulursunuz diyemem ama piyasada en çok giden marka/model telefonlardan mevcut. 










Bir süre sonra uçağımızın kalkış saati gelmişti. İstemeyerek de olsa binip İstanbula doğru uçuşa geçtik :)))




İşte,  The Önuçaks olarak 2 gece - 3 gün süren kısa Roma turumuz.
Umarım bu yazdıklarım ve tecrübelerimiz başka insanlara yol gösterir, yardımcı olur.
Ve tabi ki bize de, umarım bir daha gitmek nasip olur :)))





Hiç yorum yok:


The Önuçaks